-
1 широко
geniş ölçüde,yaygın olarak* * *geniş geniş; geniş ölçüde, yaygın olarak / biçimdeшироко́ раскры́тая дверь — ardına kadar açık kapı
широко́ распространённые расте́ния — yaygın bitkiler
широко́ рази́нуть рот / пасть — ağzını geniş geniş açmak
широко́ раскры́ть глаза́ — gözlerini kocaman kocaman / iri iri açmak
широко́ испо́льзоваться в произво́дстве пластма́сс — plastik imalinde yaygın olarak kullanılmak
пре́сса широко́ испо́льзовала эту информа́цию — basın bu bilgilerden bol bol yararlandı
-
2 распахивать
I несов.; сов. - распаха́тьII несов.; сов. - распахну́тьэ́тот уча́сток распа́хивать не на́до — bu toprak parçası sürülmesin
широко́ распахну́ть дверь — kapıyı ardına kadar açmak
распахну́ть пальто́ — paltosunun önünü açmak
-
3 разметать
I несов.; сов. - размести́II сов.размести́ снег с доро́ги — yolu süpürerek kardan temizlemek
1) ( разбросать) dağıtmak2) (широко раскинуть руки, ноги) geniş geniş açmak -
4 раскидывать
несов.; сов. - раски́нуть1) сов. раскида́ть dağıtmak; saçmak; dört yana fırlatmakраски́нуть ковёр по́ полу — (dürülü) halıyı yere yaymak
••раски́нуть умо́м — düşünüp taşınmak
раски́нь мозга́ми! — kafanı işlet!
-
5 развёртывать
несов.; сов. - разверну́ть1) (скатанное, сложенное, завёрнутое) açmakразверну́ть ковёр — halıyı açmak
разверну́ть свёрток — paketi açmak
2) воен. ( в боевой порядок) açmak3) перен. büyük boyutlar kazandırmakши́ре разверну́ть соцсоревнова́ние — sosyalist yarışmaya daha büyük boyutlar kazandırmak
разверну́ть кампа́нию за... —... için geniş bir kampanya açmak
4) перен. göstermekразверну́ть свой тала́нт — üstün istidadının tüm gücünü göstermek / sergilemek
••разверну́ть маши́ну — arabayı çark ettirmek
-
6 прорубать
несов.; сов. - проруби́тьkeserek / oyarak (geniş) delik açmakпроруба́ть про́рубь — buza oyarak (geniş) delik açmak
доро́га прору́блена в ска́лах — yol kayalar oyularak açılmıştı
-
7 weit
weit [vaıt]I adj\weite Kreise der Bevölkerung toplumun geniş çevreleri;das ist ein \weites Feld bu geniş bir alandır;etw \weit öffnen bir şeyi ağzına kadar açmak;\weit herumkommen çok yer gezmek;das W\weite suchen ( geh) tabanları yağlamakin \weiter Ferne çok uzakta;ist es noch \weit? daha uzak mı?;von \weitem uzaktan;\weit entfernt çok uzak;das ist \weit weg ( fam) bu çok uzakta;ich habe es nicht \weit benim için uzak değil4) ( zeitlich)bis Ostern ist es noch \weit paskalyaya kadar daha çok var;das liegt \weit zurück bu çok geride kaldı;bis \weit in den Morgen sabahlara kadar5) bei \weitem besser çok daha iyi;bei \weitem nicht alles hepsi değil;es ist \weit und breit niemand zu sehen ortalıkta in cin yok;\weit gefehlt! ne gezer!;so \weit ( im Allgemeinen) buraya kadar; ( bis jetzt) şimdiye kadar;es ist so \weit oldu;es ist noch nicht so \weit daha olmadı;bist du so \weit? ( fam) hazır mısın?;das geht ( entschieden) zu \weit! bu (kesinlikle) fazla oldu!, bu kadarı da (artık) fazla!;wie \weit bist du mit der Arbeit? çalışman ne aşamada?;\weit hergeholt uydurma, pek inandırıcı olmayan;das ist \weit hergeholt nereden nereye\weit besser çok daha iyi;er ist \weit über sechzig altmışın çok üzerinde;\weit gefehlt! bilemedin!;das ist \weit verbreitet bu çok yaygındır;er ist zu \weit gegangen ( fig) çok ileri gitti, haddini aştı -
8 вызывать
çağırmak; derse kaldırmak; sevk etmek; neden olmak* * *несов.; сов. - вы́зватьвызыва́ть кого-л. к доске́ — tahtaya kaldırmak
вызыва́ть мили́цию — polis çağırmak
вызыва́ть по телефо́ну — telefondan aramak
вызыва́ть кого-л. на соревнова́ние — yarışmaya çağırmak / davet etmek
вы́звать кого-л. (по)боро́ться — güreşe çağırmak
2) ( побуждать) sevketmek, itmekвы́звать кого-л. на открове́нность — samimi konuşmaya sevketmek
3) ( быть причиной) neden olmak; yol açmak, uğratmak (приводить к чему-л.), uyandırmak ( пробуждать), doğurmak ( порождать)вызыва́ть аппети́т — iştah açmak
вызыва́ть аллерги́ю — alerji yapmak
вызыва́ть головну́ю боль — baş ağrısı yapmak
вызыва́ть восто́рг — hayranlık uyandırmak
вызыва́ть насме́шки — alaylara yol açmak
вызыва́ть интере́с — ilgi toplamak; ilgi uyandırmak
вызыва́ть па́нику — panik yaratmak, paniğe kaptırmak
вы́звать серьёзные после́дствия — ciddi sonuçlar doğurmak
с тем, что́бы вы́звать вражду́ и не́нависть ме́жду... —... arasında kin ve adaveti tahrik etmek için
вызыва́ть широ́кие о́тклики — geniş yankılar uyandırmak
вызыва́ть разочарова́ние у кого-л. — birinde düş kırıklığı yaratmak, birini hayal kırıklığına uğratmak
вызыва́ть беспоря́дки — ( спровоцировать) karışıklıklar çıkarmak; ( явиться причиной) karışıklıklara neden olmak / yol açmak
вызыва́ть беспоко́йство у кого-л. — birine huzursuzluk vermek
вызыва́ть чу́вство благода́рности — şükran duygusu uyandırmak
причи́на вызыва́ет сле́дствие — neden sonucu meydana getirir
э́то утвержде́ние вызыва́ет лишь улы́бку — bu iddia sadece tebessüme değer
факт, не вызыва́ющий сомне́ний — kuşku götürmez bir olay
-
9 open
adj. açık, serbest, geniş, dürüst, içten, karara bağlanmamış, ferah, kısık olmayan (ses)————————n. açık————————v. açmak, açılmak, açtırmak, başlatmak, başlamak* * *1. aç (v.) 2. açık (adj.)* * *['əupən] 1. adjective1) (not shut, allowing entry or exit: an open box; The gate is wide open.) açık2) (allowing the inside to be seen: an open book.) açık3) (ready for business etc: The shop is open on Sunday afternoons; After the fog had cleared, the airport was soon open again; The gardens are open to the public.) açık4) (not kept secret: an open show of affection.) açık, meydanda5) (frank: He was very open with me about his work.) açık, samimî6) (still being considered etc: Leave the matter open.) sonuçlanmamış7) (empty, with no trees, buildings etc: I like to be out in the open country; an open space.) açık2. verb1) (to make or become open: He opened the door; The door opened; The new shop opened last week.) aç(ıl)mak2) (to begin: He opened the meeting with a speech of welcome.) açmak, başlatmak•- opener- opening
- openly
- open-air
- open-minded
- open-plan
- be an open secret
- bring something out into the open
- bring out into the open
- in the open
- in the open air
- keep/have an open mind
- open on to
- the open sea
- open to
- open up
- with open arms -
10 stretch
n. gerinme, gerginlik, esneme, genişleme, esneklik, uzatma, geniş yer, aralıksız süre, süre, hapis süresi————————v. germek, esnetmek, uzatmak, sermek, yaymak, çekmek (çorap vb.), zorlamak, abartmak, gerinmek, uzamak, yayılmak, yetmek, yeterli gelmek, arayı açmak* * *1. ger 2. ger (v.) 3. gergin (adj.)* * *[stre ] 1. verb1) (to make or become longer or wider especially by pulling or by being pulled: She stretched the piece of elastic to its fullest extent; His scarf was so long that it could stretch right across the room; This material stretches; The dog yawned and stretched (itself); He stretched (his arm/hand) up as far as he could, but still could not reach the shelf; Ask someone to pass you the jam instead of stretching across the table for it.) ger(il)mek, genişle(t)mek, uza(t)mak2) ((of land etc) to extend: The plain stretched ahead of them for miles.) uzanmak2. noun1) (an act of stretching or state of being stretched: He got out of bed and had a good stretch.) gerinme2) (a continuous extent, of eg a type of country, or of time: a pretty stretch of country; a stretch of bad road; a stretch of twenty years.) uzantı, düzlük•- stretchy
- at a stretch
- be at full stretch
- stretch one's legs
- stretch out
См. также в других словарях:
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Liste von Kanal-D-Sendungen — Die Liste von Kanal D Sendungen ist eine unvollständige Zusammenstellung laufender und eingestellter Formate des türkischen Privatfernsehsenders Kanal D. (Stand: März 2011) Inhaltsverzeichnis 1 Sendungen im Programm 1.1 Eigenproduktion 1.2… … Deutsch Wikipedia
çalmak — i, e, ar 1) Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı. F. R. Atay 2) Vurarak veya sürterek ses çıkartmak Bir yandan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yelken — is., den. 1) Rüzgâr gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine uygun bir biçimde takılarak onu hareket ettiren kumaş veya şeritlerin tümü Rıhtıma kurumak üzere yelkenler serilmişti. S. F.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yürek — is., ği, anat. 1) Kalp 2) Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül Fazıla Hanım ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. S. F. Abasıyanık 3) Kupa (I) 4) mec. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret Bu iş yürek ister. 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük