Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

(geniş) açmak

  • 1 широко

    geniş ölçüde,
    yaygın olarak
    * * *
    geniş geniş; geniş ölçüde, yaygın olarak / biçimde

    широко́ раскры́тая дверь — ardına kadar açık kapı

    широко́ распространённые расте́ния — yaygın bitkiler

    широко́ рази́нуть рот / пасть — ağzını geniş geniş açmak

    широко́ раскры́ть глаза́ — gözlerini kocaman kocaman / iri iri açmak

    широко́ испо́льзоваться в произво́дстве пластма́сс — plastik imalinde yaygın olarak kullanılmak

    пре́сса широко́ испо́льзовала эту информа́цию — basın bu bilgilerden bol bol yararlandı

    Русско-турецкий словарь > широко

  • 2 распахивать

    I несов.; сов. - распаха́ть

    э́тот уча́сток распа́хивать не на́до — bu toprak parçası sürülmesin

    II несов.; сов. - распахну́ть

    широко́ распахну́ть дверь — kapıyı ardına kadar açmak

    распахну́ть пальто́ — paltosunun önünü açmak

    Русско-турецкий словарь > распахивать

  • 3 разметать

    I несов.; сов. - размести́

    размести́ снег с доро́ги — yolu süpürerek kardan temizlemek

    II сов.
    1) ( разбросать) dağıtmak
    2) (широко раскинуть руки, ноги) geniş geniş açmak

    Русско-турецкий словарь > разметать

  • 4 раскидывать

    несов.; сов. - раски́нуть
    1) сов. раскида́ть dağıtmak; saçmak; dört yana fırlatmak
    2) сов. раски́нуть geniş geniş açmak ( руки); kurmak (палатку, лагерь)

    раски́нуть ковёр по́ полу — (dürülü) halıyı yere yaymak

    ••

    раски́нуть умо́м — düşünüp taşınmak

    раски́нь мозга́ми! — kafanı işlet!

    Русско-турецкий словарь > раскидывать

  • 5 развёртывать

    несов.; сов. - разверну́ть
    1) (скатанное, сложенное, завёрнутое) açmak

    разверну́ть ковёр — halıyı açmak

    разверну́ть свёрток — paketi açmak

    2) воен. ( в боевой порядок) açmak
    3) перен. büyük boyutlar kazandırmak

    ши́ре разверну́ть соцсоревнова́ние — sosyalist yarışmaya daha büyük boyutlar kazandırmak

    разверну́ть кампа́нию за... —... için geniş bir kampanya açmak

    4) перен. göstermek

    разверну́ть свой тала́нт — üstün istidadının tüm gücünü göstermek / sergilemek

    ••

    разверну́ть маши́ну — arabayı çark ettirmek

    Русско-турецкий словарь > развёртывать

  • 6 прорубать

    несов.; сов. - проруби́ть
    keserek / oyarak (geniş) delik açmak

    проруба́ть про́рубь — buza oyarak (geniş) delik açmak

    доро́га прору́блена в ска́лах — yol kayalar oyularak açılmıştı

    Русско-турецкий словарь > прорубать

  • 7 weit

    weit [vaıt]
    I adj
    1) ( räumlich ausgedehnt) geniş; ( breit) geniş; ( groß) büyük;
    \weite Kreise der Bevölkerung toplumun geniş çevreleri;
    das ist ein \weites Feld bu geniş bir alandır;
    etw \weit öffnen bir şeyi ağzına kadar açmak;
    \weit herumkommen çok yer gezmek;
    das W\weite suchen ( geh) tabanları yağlamak
    2) ( geräumig) geniş; ( Kleidung) bol
    3) ( entfernt) uzak; ( Reise, Weg) uzun;
    in \weiter Ferne çok uzakta;
    ist es noch \weit? daha uzak mı?;
    von \weitem uzaktan;
    \weit entfernt çok uzak;
    das ist \weit weg ( fam) bu çok uzakta;
    ich habe es nicht \weit benim için uzak değil
    4) ( zeitlich)
    bis Ostern ist es noch \weit paskalyaya kadar daha çok var;
    das liegt \weit zurück bu çok geride kaldı;
    bis \weit in den Morgen sabahlara kadar
    5) bei \weitem besser çok daha iyi;
    bei \weitem nicht alles hepsi değil;
    es ist \weit und breit niemand zu sehen ortalıkta in cin yok;
    \weit gefehlt! ne gezer!;
    so \weit ( im Allgemeinen) buraya kadar; ( bis jetzt) şimdiye kadar;
    es ist so \weit oldu;
    es ist noch nicht so \weit daha olmadı;
    bist du so \weit? ( fam) hazır mısın?;
    das geht ( entschieden) zu \weit! bu (kesinlikle) fazla oldu!, bu kadarı da (artık) fazla!;
    wie \weit bist du mit der Arbeit? çalışman ne aşamada?;
    \weit hergeholt uydurma, pek inandırıcı olmayan;
    das ist \weit hergeholt nereden nereye
    II adv ( sehr) çok; ( erheblich) epeyce, bir hayli;
    \weit besser çok daha iyi;
    er ist \weit über sechzig altmışın çok üzerinde;
    \weit gefehlt! bilemedin!;
    das ist \weit verbreitet bu çok yaygındır;
    er ist zu \weit gegangen ( fig) çok ileri gitti, haddini aştı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > weit

  • 8 вызывать

    çağırmak; derse kaldırmak; sevk etmek; neden olmak
    * * *
    несов.; сов. - вы́звать
    1) врз çağırmak; (derse) kaldırmak ( ученика)

    вызыва́ть кого-л. к доске́ — tahtaya kaldırmak

    вызыва́ть мили́цию — polis çağırmak

    вызыва́ть по телефо́ну — telefondan aramak

    вызыва́ть кого-л. на соревнова́ние — yarışmaya çağırmak / davet etmek

    вы́звать кого-л. (по)боро́ться — güreşe çağırmak

    2) ( побуждать) sevketmek, itmek

    вы́звать кого-л. на открове́нность — samimi konuşmaya sevketmek

    3) ( быть причиной) neden olmak; yol açmak, uğratmak (приводить к чему-л.), uyandırmak ( пробуждать), doğurmak ( порождать)

    вызыва́ть аппети́т — iştah açmak

    вызыва́ть аллерги́ю — alerji yapmak

    вызыва́ть головну́ю боль — baş ağrısı yapmak

    вызыва́ть восто́рг — hayranlık uyandırmak

    вызыва́ть насме́шки — alaylara yol açmak

    вызыва́ть интере́с — ilgi toplamak; ilgi uyandırmak

    вызыва́ть па́нику — panik yaratmak, paniğe kaptırmak

    вы́звать серьёзные после́дствия — ciddi sonuçlar doğurmak

    с тем, что́бы вы́звать вражду́ и не́нависть ме́жду... —... arasında kin ve adaveti tahrik etmek için

    вызыва́ть широ́кие о́тклики — geniş yankılar uyandırmak

    вызыва́ть разочарова́ние у кого-л. — birinde düş kırıklığı yaratmak, birini hayal kırıklığına uğratmak

    вызыва́ть беспоря́дки — ( спровоцировать) karışıklıklar çıkarmak; ( явиться причиной) karışıklıklara neden olmak / yol açmak

    вызыва́ть беспоко́йство у кого-л.birine huzursuzluk vermek

    вызыва́ть чу́вство благода́рности — şükran duygusu uyandırmak

    причи́на вызыва́ет сле́дствие — neden sonucu meydana getirir

    э́то утвержде́ние вызыва́ет лишь улы́бку — bu iddia sadece tebessüme değer

    факт, не вызыва́ющий сомне́ний — kuşku götürmez bir olay

    Русско-турецкий словарь > вызывать

  • 9 open

    adj. açık, serbest, geniş, dürüst, içten, karara bağlanmamış, ferah, kısık olmayan (ses)
    ————————
    n. açık
    ————————
    v. açmak, açılmak, açtırmak, başlatmak, başlamak
    * * *
    1.(v.) 2. açık (adj.)
    * * *
    ['əupən] 1. adjective
    1) (not shut, allowing entry or exit: an open box; The gate is wide open.) açık
    2) (allowing the inside to be seen: an open book.) açık
    3) (ready for business etc: The shop is open on Sunday afternoons; After the fog had cleared, the airport was soon open again; The gardens are open to the public.) açık
    4) (not kept secret: an open show of affection.) açık, meydanda
    5) (frank: He was very open with me about his work.) açık, samimî
    6) (still being considered etc: Leave the matter open.) sonuçlanmamış
    7) (empty, with no trees, buildings etc: I like to be out in the open country; an open space.) açık
    2. verb
    1) (to make or become open: He opened the door; The door opened; The new shop opened last week.) aç(ıl)mak
    2) (to begin: He opened the meeting with a speech of welcome.) açmak, başlatmak
    - opening
    - openly
    - open-air
    - open-minded
    - open-plan
    - be an open secret
    - bring something out into the open
    - bring out into the open
    - in the open
    - in the open air
    - keep/have an open mind
    - open on to
    - the open sea
    - open to
    - open up
    - with open arms

    English-Turkish dictionary > open

  • 10 stretch

    n. gerinme, gerginlik, esneme, genişleme, esneklik, uzatma, geniş yer, aralıksız süre, süre, hapis süresi
    ————————
    v. germek, esnetmek, uzatmak, sermek, yaymak, çekmek (çorap vb.), zorlamak, abartmak, gerinmek, uzamak, yayılmak, yetmek, yeterli gelmek, arayı açmak
    * * *
    1. ger 2. ger (v.) 3. gergin (adj.)
    * * *
    [stre ] 1. verb
    1) (to make or become longer or wider especially by pulling or by being pulled: She stretched the piece of elastic to its fullest extent; His scarf was so long that it could stretch right across the room; This material stretches; The dog yawned and stretched (itself); He stretched (his arm/hand) up as far as he could, but still could not reach the shelf; Ask someone to pass you the jam instead of stretching across the table for it.) ger(il)mek, genişle(t)mek, uza(t)mak
    2) ((of land etc) to extend: The plain stretched ahead of them for miles.) uzanmak
    2. noun
    1) (an act of stretching or state of being stretched: He got out of bed and had a good stretch.) gerinme
    2) (a continuous extent, of eg a type of country, or of time: a pretty stretch of country; a stretch of bad road; a stretch of twenty years.) uzantı, düzlük
    - stretchy
    - at a stretch
    - be at full stretch
    - stretch one's legs
    - stretch out

    English-Turkish dictionary > stretch

См. также в других словарях:

  • — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Liste von Kanal-D-Sendungen — Die Liste von Kanal D Sendungen ist eine unvollständige Zusammenstellung laufender und eingestellter Formate des türkischen Privatfernsehsenders Kanal D. (Stand: März 2011) Inhaltsverzeichnis 1 Sendungen im Programm 1.1 Eigenproduktion 1.2… …   Deutsch Wikipedia

  • çalmak — i, e, ar 1) Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı. F. R. Atay 2) Vurarak veya sürterek ses çıkartmak Bir yandan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yelken — is., den. 1) Rüzgâr gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine uygun bir biçimde takılarak onu hareket ettiren kumaş veya şeritlerin tümü Rıhtıma kurumak üzere yelkenler serilmişti. S. F.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yürek — is., ği, anat. 1) Kalp 2) Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül Fazıla Hanım ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. S. F. Abasıyanık 3) Kupa (I) 4) mec. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret Bu iş yürek ister. 5)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»